20 Aralık 2021 Pazartesi

Denizcilik Terimleri ve Denizci Dili Kaynakçası

Teknecilik Ansiklopedisi, John Vigor, çev. Doğan Çelen-Ali Gündüz, Amatör Denizcilik Federasyonu

Amatör Denizci El Kitabı, Sezar Atmaca, Amatör Denizcilik Federasyonu

Denizcilik Alfabesi, Sezar Atmaca, İletişim

Kamûsi Bahri-Deniz Sözlüğü, Süleyman Nutkî, Haz. Mustafa Pultar, İş Bankası

Gemiler Sözlüğü, Selim Özen, Denizler Kitapevi

The Lingua Franca in the Levant: Turkish Nautical Terms of Italian and Greek Origin Urbana 1958, W. Henry ve R. Kahane ile birlikte

Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi, Sevan Nişanyan, LİBER PLUS

Denizin Dili, Denizin Yazısı, Mustafa Pultar, Amatör Denizcilik Federasyonu 

Dîvânü lugāti’t-Türk, Kâşgarlı Mahmud

Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, Karekin Deveciyan, Aras

Deniz Balıkları Sözlüğü, Mustafa Pultar, İşbankası

Kitab-ı Bahriye, Piri Reis, Boyut

Tuhfetü'l-Kibâr fî Esfâri'l-Bihâr (Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere Armağan), Kâtip Çelebi, Kabalcı

Osmanlı Denizciliği (1700-1770), Yusuf Alperen Aydın, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Doktora Tezi

Gemici Dili Çalıştayı 2019, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları

Codex Cumanicus (Kuzey Kıpçak Türkçesi Sözlüğü), Mustafa Argunşah, Mustafa Argunşah, Galip Güner, Kesit Yayınları

Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları

Anadolu Kültür Tarihi, Ekrem Akurgal, Tübitak Yayınları


Online sözlükler:


Denizci Dili: https://www.sg.gov.tr/denizci-dili


Denizcilik Terimleri Sözlüğü: http://www.taussmarine.com/index.php/denizcilik-terimleri-sozlugu/


İmece Deniz Ansikoledisi: https://www.wikiderya.org/

13 Aralık 2021 Pazartesi

DENİZ KÜLTÜRÜ VE BALIK İNSAN

 

Din ve Mitolojide Deniz 

Tufan kelimesi suları tehlikeli bir metafora dönüştürür. Su boğar, deniz gemileri batırır, kurtuluşu yoktur, insanoğlunun. O halde Nuhun Gemisine atmalı kendisini. Gemide emniyette mi, peki? O da şüpheli.

Semitik dinler suya/denize olumsuz anlamlar yükler. Musa kavmi için mucize gösterir, suları ikiye yarar. Onları öldürmek için gelen firavun, Kızıldeniz’de boğulur. Denizi geçebilmek ancak mucize eseridir. Zaten Yunus da cezasını denizde balıklara yutulmakla çekmiştir. Her ne kadar Tanrının inayeti ve lütfuyla kıyıya atılsa da. İbret ve mucize içiçe, müminlere denizden uzak durun, ihtarının simgesidir.

Kuran-ı Kerim’de ‘Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak: «Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız» diye Allah’a yalvarırlar. " (Yunus suresi 22. Ayet)

Dinler emniyetli bir gemide iseniz, denizin üstünden yolcu olarak geçiniz ve Tanrıya yalvarmayı ihmal etmeyiniz ibretleri ile uyarır insanları. Bu dağarcık nedeniyle “karada ölüm yok” sözü vardır, Türkçemizde. Denizde her an ölümle burun buruna çünkü. Karaya ayak basınca altınızda sarsılmaz toprak, cilve ile sizi kendine çağıran ve boğmak için zaptedilmez bir istek duyan deniz gibi değildir. Kıyıdan ulaştığınız da karaya, endişeli çocukları güvenle bağrına basan anasına kavuşmuş olur yolcular.

Yalvar Kul Tanrıya Yalvar

Mitoloji’de gökyüzü Zeus'a, denizler Poseidon'a, yeraltı da Hades'e düşer. Yeraltı cehennem, ölülerin mekânı ve karanlıktır. Poseidon "Ey Yerleri Sarsan" veya "Kara saçlı" Tanrı olarak da çağrılır. En önemli silahı Trident denen üç dişli bir yabadır ve bu yabayı yere vurduğunda depremler meydana gelir. Poseidon hırs ve gücü temsil eder. Poseidon'un hırsı yüzünden sular altında yok olmuştur Atlantis. İnsanlığa bu tehdidi sürekli hatırlatır deniz.

Poseidon, denizin dibindeki görkemli sarayından çıktığında, denizatlarının çektiği altın arabasına binerek denizleri dolaşır, fırtınalar yaratır. Denizciler güvenli bir yolculuk için ona yakarmak zorundalar. Tanrılara yalvarmayana denizde güvenlik yoktur ve varmak istediği limana yol bulabilmek ne mümkündür.

Mitoloji ve dinsel kültür denize olumlu bak(a)mazdı yani.  Homeros’un Odysseia Destanı da denizlerde on yıl boyunca dolanan Odysseus'un başından geçenleri anlatır. Denizci bir kavmin kralı Odysseus için bile tekin değildir deniz. Sireneler başta olmak üzere, kayalara sürükleyip parçalamak için tehlikeli yaratıklarla doludur.

Klasik çağlarda insanların denizle ilişkisi sınırlıydı. Kıyısında kumsal ile suların buluştuğu yere çıplak ayakla basmak, uzaktan balık tutmak, emniyetli gemilerde (tanrılara duayı unutmadan) yolculuk etmekle başlar ve biterdi.

"Kutsal kitaplar bize, insanın topraktan geldiğini ve tekrar toprak olmak zorunda olduğunu anlatır. Toprak onun anaç zeminidir, buna göre o, toprağın bir oğludur." (C. Schmitt, Deniz ve Kara) Dağ ve orman çocuğu Schmitt, anima'yı, Jung psikolojisine göre anlamış ve yorumlamıştır. Kızının doğumuyla birlikte erkeklerin bilinç dışı "dişil" yönüne, bir anlamda "denize" yönelmiş. Bu nedenle kızlarımız dörtte üçü su olan dünyanın bir su yuvarlağı olduğunu bilirler. ‘Bir içim su’ güzelliğin imgesidir.

Denizaşırı Keşif ve Seyahatler

İngilizler, önce buharlı makine, sonra sanayi devrimi ile parayı bulunca, hayatın tadını yaşamayı murat ettiler. Paranın ardından kültür, bilgi ve aristokrat ilgiler gelmiyorsa, istifçi olursunuz sadece. Para harcanmak için kazanılır. Protestan ahlakı, başkasına zarar vermediği sürece, at yarışlarında eğlenmeyi, kriket oynamayı, denizlerde yüzüp sahillerde lebiderya konutlardan manzarayı seyretmeyi günah görmüyordu. Bu eylemlerde Tanrıları kızdıracak bir yön de bulamazdı rahipler.

Esasen bütün canlılar sudan türemişlerdi. İnsana dair biyolojik keşifler, içinde bir balık olduğunu da gösteriyordu. O halde insanlığın su ve denizle ilişkisi, ana rahmine dönüş demekti bir yerde.

Gerçi Romalılar sıcak suyu daha çok sevmişti. Dünyanın neresinde bir kaynak varsa önce bir köşk önüne havuz yapmıştı. Sıcak bulunca kaplıcalar inşa etmişti. Dünyayı fethedebilirdi ama suya ancak kuşatılmış alanlarda girebilirdi. 

Asılırsan İngiliz Sicimi İle Asıl  

İngilizler güneş batmayan imparatorluğu sonsuz suları geçerek kurmuşlardı. Evet, ilkleri İspanya’ya, Portekiz’e kaptırmış olabilirlerdi ama dünyayı Kristof Kolomp’un el yordamına bırakamazlardı. Buharlı gemileri, güvenilir pusulaları, sağlam haritaları vardı ellerinin altında. Hatta dünyayı meridyen ve paralellere bölmüş, saniyelik hesaplamalarla, dünyanın ada parselini, paftasını çizmişlerdi.

Deniz ve okyanuslar egemenlik alanını genişletmiş, iktidarlarını pekiştirmişti. O halde denizle ilişkiye yeni bir yön vermek lazımdı. Dalgıçlık, zıpkın avcılığı, denizler altında keşifler heyecan uyandırıyordu Cook’larla. Evet, Denizleraltında 20 bin Fersah’ı Jül Vern yazmış olabilirdi. Fransa'nın Nantes şehrinde doğan, denizcilik geleneği olan bir ailenin çocuğuydu Jül Verne. Küçük bir çocukken gemilerde tayfalık yapmak için evden kaçmıştı ama yakalanıp ailesine teslim edildi. 1847'de hukuk öğrenimi görmesi için Paris'e gönderildi. Okyanusları ve 6 bin metre derinlikleri keşfetme şerefi alındı elinden.

James Cook öyle mi ya? Denizci ve kâşif olarak nam saldı. Özellikle Büyük Okyanus’ta deniz seferleri ve bu seyirlerde yaptığı ada keşifleri ile ünlü oldu. İngiltere’den binlerce mil uzakta, gemilerin lojistik desteği için, bono, poliçe, seyahat çeklerini icat etti. Osmanlı bu gelişmeye taş koymasın diye yeğeni Tahora’yı, Osmanlı din âlimi Ebubekir Efendi ile evlenmeye teşvik etti. 

Modernliğin Yazlık Modası

Her yenilikte olduğu gibi denizle ilişkileri çoğaltan İngilizler oldu. Turist ve arkeolog olarak dünyayı gezmek, keşifler ve egzotik ülkeleri tanıtmak gibi. Sonunda deniz, plaj ve yüzmek için kıyılarda yazlıklar oluşturmak, onlarla başladı. 

Denizde yüzmeye başlayınca, mayo, bikini, şort, tişört modaları geldi peşinden. Hatta mazbut insanlar için haşema. Haşema da 20.Yüzyıl başında denize giren batılı kadınlardan esinlendi belki de. “Fransız modacı Louis Reard, 4 temmuz 1946 tarihinde Paris'te yaptığı bir defileyle ilk "bikini" yi dünyaya tanıttı. Daha önce püriten ahlak mazbut giysilerle girebiliyordu denize. 1 temmuz 1946 günü ise Amerika Birleşik Devletleri, Pasifik Okyanusu'ndaki Bikini Adası'nda nükleer deneme yapmıştı. İşte Louis Reard yeni icadı bikiniye bu adı verirken insanlığın son bombasına işaret ediyordu."

Osmanlı hısım olduğu İngilizlerle korsanlıkta rekabette geri kalmadı ama denizlerle değişen yeni ilişkileri öğrenmeye yüz vermedi. Bu evlilikte Tahora’ya yüzme izni çıksaydı, kadınlar dâhil bütün ehl-i müslim denizle 200 yıl önce tanışacaktı. O fırsat kaçtı. Ancak parayı bulunca mütesettir otellerde denizle buluşabildi muhafazakar kadınlar.

Cumhuriyetin Sahil Seferberliği

Cumhuriyet döneminde denizle sağlıklı ve içli dışlı ilişki Halikarnas Balıkçısının, Bodrum’a sürgün edilmesi ile başladı. O mübarek insan, dört yanı denizle çevrili, üç denizler hâkimi Osmanlı dönemi boyunca ‘bön bön’ baktığımız sahilleri bir cazibe merkezine dönüştürdü. 

İstanbul sosyetesi ve entelektüelleri, milli kültürle fark edilmekle yetinemezdi, artık. Halikarnas Balıkçısı ile ufku genişledi. Mitoloji ile yeni bir ‘üstünlüğün’ hazzına ermek ve denizlerde yüzmek için Bodrum’a akın etti. İstanbul sosyetesinin, sahillerde yazlık modasında öncü oldukları kesin, Türkiye’de. Yoksa Yörükler, Avşarlar, Türkmenler sahil kıyısından yaylalara kaçıyordu yazları. Denizin nemi, sivrisineği ve sıcakları ile ancak böyle baş ediyordu.

Zamanla, sahile komşu narenciye, zeytin bahçeleri define saklıyormuş meğer, koynunda. Tarım alanları arsaya, babadan tevarüs eden tarlalar altına dönüştü. Müteahhitler inşa ettikleri yazlık villalardan kazandıkları paralarla, dövizi füzeye çevirdiler. Bir yelkenli alıp denizlere açılamadı ama mütevazı sitelerde birer yazlık edindi emekliler. Yazlığa gitmek Türkiye’de yeni bir fetih coşkusuna yol verdi. Sahil kasaba ve köylerin nüfusunu yaz aylarında ona katlamaya başladı. 

Nefes ve Yüzme Dersleri

Artık denize ulaşmak bir zenginlik ve ayrıcalık.  Aydınlar, sanatçılar, düşünürler sahil köylerini kültür merkezleri kıldılar. Artistler, mankenler bikini ile magazin sayfalarında yer buldular kendilerine. O halde kadınlarımız –kızlarımız dahil herkesin yüzme dersleri alarak suya ana kucağına atılır gibi güvenle koşması gerekir, bundan böyle. Türkiye’de yüzme bilmediği için binlerce kişi boğuluyor. Hayat Bilgisi dersinden geçmek için yüzme öğrenmeyi şart koşmak lazım. Bikinili olmak zorunlu değil. Haşema ile de girebilir artık denize. 

Parayı bulan muhafazakârlar ayrıcalıklı tesettür otelleri inşa etseler de, denizde yüzmek, hep aynı meşrepte insanları havuzda oyalamak gibi değil. Kulaç, kurbağalama ... vb. birçok yüzme stili var. Ve artık din, dil, cinsiyet, ırk ayrımı yapmadan birbirine hoşgörü ile bakan bir anlayış var, insanlarımızda. Mutaassıp demiyoruz haşemaya, mazbut diyoruz. Bikini ile gözlerimizi kamaştıranlara ise ‘bedenim benimdir’ diyen bir mottoyla özgüveni tavan yapan bir özgürlük ve demokrasi hakkı tanıyoruz. Dişi güzelliğinin ilâhesi Afrodit, deniz dalgalarının köpüğünden yukarı çıkmıştır.

Doğal şartlarda hiç bir canlı denizde boğulmaz. Hayvanlar içgüdüleri ile yüzer ve karşıya selametle ulaşır. Bunun istisnası sadece insan. Kültürel insan boğulmayı aklından çıkarmadığı için boğulur. Normalde vücudumuz kayık gibi suyun üstünde kalmaya meyleder. Kollarımız kürek, ayakları çırparsan motor. İnsan içgüdülerini serbest bırakmadığı için yüzmeyi sonradan öğrenmesi gerekir. Kuzey ülkeleri altı aylık-bir yaşında suya atar evladını, çabalayınca yüzme kendiliğinden başarılır. Avrupa’da yüzme dersleri eğitimin bir konusu. Muhafazakâr Anadolu insanı, yüzme derslerine yollamak istemiyor çocuklarını. Ama bu konuda eğitim sistemi taviz vermiyor. Ailelerin hilafına zorla da olsa öğretiyorlar çocuklara yüzmeyi. Türkiye de zorunlu kılmalı bu dersleri.

Denizler Ölmez 

Artık, evlenmek için nikâh memuru önüne gelen çiftlerden, reşit olduğuna dair belgeler yanında yüzme sertifikası da istenmeli. Deniz herkesi güzelleştirir. Kadınları ise tanrıça yapar. Kim kızına prenses, tanrıça demekten kendini alıkoyabilir?

"Madem ki deniz ruhuna sır verdi sesinden/gel kurtul varlığın dar hendesesinden' diyor Yahya Kemal.

İşte kültürel devrim, denizle ilişkimizdeki sağlıklı gelişmelere bağlanacak bundan böyle. Yok, öyle yağma!  ‘Yazlık aldım sahilden haydi denize’ demek. Yoksa kızlarımız Ebubekir Efendi ile evlenen Tahora gibi olur. Bir iki yüzyıl daha öylece bakakalırız denize.

Bir an önce denizin tadını çıkarmaya bakalım. Çabuk tutalım elimizi. Yoksa Marmara Denizi öldü diyorlar. Eğer bu haber doğruysa deniz öldürmeyi başarmış bir ülke olarak tarihe geçeceğiz. Yani aslında tarihi bir anı yaşıyor, daha doğrusu tarih yazıyoruz. 

Ben bu yazıyla da, denizde balık olma fırsatını kaçırma insanoğlu demek isterdim.

MUSTAFA EVERDİ

22 Ağustos 2021 Pazar

Denizcilik Kaynakçası


Bu kaynakçayı hazırlarken başta Sezar Atmaca, Ali Boratav, M. Tanju Akad olmak üzere birçok denizci, yazar, araştırmacı ve kitapseverin desteği oldu. Hepsine teşekkürlerimi iletirim. Ayrıca “Denizci Kitaplığı: https://denizcikitapligi.com/ ” sitesinden de yararlandım zaman zaman. 

1000 kitaplık kaynakçayı indirmek için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz. 

dosyayı indir

1 Ocak 2021 Cuma

Gidemediğim Denizler Sözlüğü/ I

"Ben bir denizim kendi varlığı içinde taşan,
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz."
Mevlana

 

LLingua Franca

Çok yakın arkadaşlar, ölümüne dostlar birbirlerinin gözünden anlarlar. Bu leb demeden leblebiyi anlama hali iyi ve kötü zamanları yan yana geçirmenin, ortak bir tarihi kaşıklamanın da sonucudur. İşte insan neredeyse 60 bin yıldır suda ya da denizde ekmeğini aramış. Dolayısıyla birbiriyle temas eden kültürler, ilişkili coğrafyalar ortak dil ya da geçer dil geliştirmişler. Orta Çağ’dan yani yaklaşık 11. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar Akdeniz çanağında denizciler bu ortak dili (Lingua Franca) konuşmuşlar. Sevişirken de, dövüşürken de birbirlerini anlamışlar. Yani Barbaros ile Andrea Doria karşılıklı baş üstü toplarını ateşlerken aynı küfürleri etmişler ya da Turgut Reis zincirlendiği Berberi ve İspanyol forsalarla aynı şarkıyı mırıldanmış bir zamanlar. Şimdilerde denizcilerin Lingua Franca’sı İngilizce sayılsa da bu eski yoldaşların ve düşmanların ortak dili hâlâ Akdeniz’in denizlerinde ve denizcilerinin seslerinde sürüklenip duruyor. 

Denizci dili ile ilgili bir yanılgı da tüm kökenini Yunanca ve İtalyanca’ya bağlamak. Biraz kökenbilim çalışıldığında Akdeniz havzasıyla temas eden bütün kültürlerin çorbada tuzu olduğu, yemeğin de bu nedenle böyle eşsiz olduğu anlaşılıyor.

Örnekler verelim.

• Yosun, Kaburga, Karakol (Moğolca)
• Deniz, Ada, Kayık, Yıldız, Demir (Orta Asya Türkçesi)
• Boğaz, Çatlak, Burun, Baş, Çene, Kıç, Gömlek, Topuk, Akıntı, Sakal, Döküntü (TürkiyeTürkçesi)
• Daire, Havuz, Medar, Mizana (Arapça)
• Fatura, Çavalya, Usturmaca (İtalyanca)
• Uskunca, Çimariva, Fırtına (Venedikçe)
• Volta, Armada, Filador (Cenevizce)
• Ambargo, Mayıstra (İspanyolca)
• Atlas, Ağripar, Balyoz (Grekçe)
• Voli, Varil, Falaka (Yunanca)
• Aspita, Iğrıp, Irgat (Rumca)
• Kalafat, Kadırga, Barbariça (Bizansça)

Türk kültürü Selçuklular ile ilk kez XIII. Yüzyılda Akdeniz’e Alanya ve Antalya ile temas etmiş. Ardından denizlerle bağlantısı olan Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Karesioğulları gibi beyliklerle denizci haklarla tanışıp ortak dile katılmış.

Denizcilikte ustalaştıkça bu ortak dili sevmişiz. Hatta kimi terimleri benzetme (teşbih) olarak da tanımlanamayacak bir değişimle “birleşik sözcük” olarak Türkçeleştirmişiz.

Mesela “sütliman” sözcüğünü buna sayabiliriz.

Liman denizci sözlüklerinde, “gemilerin yük ve yolcu alıp vermelerine elverişli tesis ve kolaylıkları bulunan tabii ve suni olarak rüzgâr ve deniz tesirlerinden korunmuş sahil tesisi,” diye geçer.

Sözcüğün kökenini ararsak şunları buluruz: Bizans Yunancasında “λιμένιον (liménion)” ile “λιμιών (limiόn)” ve günümüz Yunancasında da “λιμάνι (limáni).

Büyük bir limanın içinde ek mendireklerle korunan ve dalgaların iyice sönümlendiği “iç liman” Yunancada “σοτολιμιώνας (okunuşu: sotolimiónas)”; İtalyancada ise “sottoporto” terimleriyle tarif edilmiş. Bu sözcük Türk denizci diline yalnızca ses benzeşmesiyle –yani “süt”le bir ilintisi olmaksızın- rüzgârın ve denizin durgun durumunu tanımlayan yeni bir terim “sütliman” olarak geçmiş.

Başka bir maddenin konusu olabilecek Türk denizcisi Seydi Ali Reis, maceralı Hint Okyanusu seyrini içeren Mir’ât-ül Memâlik adlı eserinde söyle der: “Hazret’i Allah’ın inayeti ile beş gün sonra rüzgâr biraz hızını kesti, ortalık süt liman oldu.

Tabii bununla da kalmamış dil maceramız. Çok güzel ve özgün deyimler türetmişiz.

Örneğin, “dana yatmak”.

Yayılıp yatmak, tembellik etmek anlamına gelen “dana gibi yatmak” deyiminden türetmiş bizim denizciler. Dana yatmak, uzun süre denize çıkmayacak olan yelkenlilerin, yelken ve serenlerini indirerek bir yere kıçtankara bağlanıp üst üste beklemesi, demek.

Benim bayıldığım bir deyim daha var ki aslında tam denizciliği anlatır:

“Loçadan kıç üstüne yükselmek.”

Loça teknelerde demir zincirinin akması ve demir bedeninin yerleşmesi için baş tarafta açılmış madeni oluktur. Teknenin en ucunda (eğer cıvadrayı saymazsak) yer alır. Kıç üstünde ise dümen vardır. Orada sevk ve idare amiri kaptan durur. Loçadan kıç üstüne yükselmek, denizciliğe en alt basamaktan başlayıp hakkıyla tırmanıp en yüksek rütbeye ulaşmak anlamında kullanılır. Yani çekirdekten yetişmektir ki, en iyi denizciler onlardır.

Bu bahsi loçadan kıç üstüne yükselmiş büyük Türk denizcisi Sadun Boro’nun dilimize kazandırdığı denizci selamıyla bitirelim o halde.

“Pruvanız neta, rüzgârınız kolayda olsun…”



Hamiş: Bu konuda meraklıları için birkaç önemli kaynak sayalım.

·         Andreas TIETZE, The Lingua Franca in the Levant: Turkish Nautical Terms of Italian and Greek Origin, (Urbana 1958, W. Henry ve R. Kahane ile birlikte)

·         Süleyman Nutkî (2011). Kamûs-i Bahrî (Deniz Sözlüğü). M. Pultar (haz. ve çev.). İstanbul, Türkiye İş Bankası.

·         Seydî Ali Reis (t.y.). Mir’at-ül Memalik. N. Akyıldız (haz.). İstanbul, Tercüman

·         Gemici Dili Çalıştayı 2019, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları



*Bu yazı Edebiyat Atölyesi Dergisi’nin 2. sayısında yayımlandı.

Denizcilik Terimleri ve Denizci Dili Kaynakçası

Teknecilik Ansiklopedisi , John Vigor, çev. Doğan Çelen-Ali Gündüz, Amatör Denizcilik Federasyonu Amatör Denizci El Kitabı , Sezar Atmaca, A...